insanı evde hissettiren dizi: friends
friendsi ilk izlediğimde 12. sınıfa gidiyordum. Bir yandan sınava hazırlanırken bir yandan da kafamı dağıtacak biri dizi arayışındaydım ve friendsle yollarımız böyle kesişti.
Tabii ki bu diziye başlarken hayatımda en sevdiğim diziye başladığımın farkında değildim.
Pilot bölümünü izleyip ders çalışırım diye düşündüğümü hatırlıyorum. Ama tabii ki öyle olmadı. Dizi beni bir anda öyle bir içine çekti ki o gün neredeyse ilk sezonu bitirecektim.
Diziyi izlerken hep üniversiteye gittiğimde onlarınkine benzeyen bir arkadaş grubum olsun istedim ve sezonlar ilerledikçe bu isteğim daha da arttı. Arkadaşlıkları o kadar güzeldi ki bunun mümkün olup olamayacağını düşünüp dururdum izlerken.
Monicanın evi.. o eve resmen aşıktım. Bir sabah kalksam ve o evin içinde uyansam hiç yabancılık çekmem. Çünkü itiraf ediyorum friendsi 10 defadan fazla izledim. Belki 15. Tam sayıyı bilmiyorum çünkü 10. kez bitirdikten sonra saymayı bıraktım.
Peki neden bu kadar çok izledim? Ya da friends dizisi neden bu kadar sevildi?
Benim için bunun cevabı o altı kişinin aralarında ne olursa olsun kopmayan o bağ. Çoğumuz böyle bir arkadaşlık ilişkimiz olsun istemişizdir. Birbiriyle durmadan dalga geçebilen ama kırgınlık olmayan, aralarında bir tartışma geçse bile ihtiyacı olduğunda birbirlerinin yanında olan ve birbirleriyle filtresiz şekilde bir şeyler paylaşabilen bir arkadaş grubu.
Birbirinden farklı altı karakter vardı aslında dizide. Benim dönem dönem kendimi yakın hissettiğim karakterler hep değişti ama herhalde en sevdiğim, en yakın hissettiğim karakter Chandler’dı. Onun ve benim ortak noktam travmalarımızı şaka malzemesine çevirişimizdi.
Monicayı da çok severim. O grubun annesi gibiydi. Bir bölümde diğerleri Monicaya bu grubu bir arada tutan kişinin o olduğunu söylemişlerdi. Bence haksız da sayılmazlar.
Dizide karakter gelişiminin en güzel işlendiği karakter bence Rachel’dı. İlk bölümde gördüğümüz şımarık, babasının parasıyla geçimini sağlayan o kız, son bölümlerde moda sektöründe tam da hayal ettiği yerdeydi. Onun sezon sezon hayallerine yaklaştığını izlemek çok keyifliydi.
Ross.. Çoğu zaman sinirlendiğim bir karakter aslında ama bazı yerlerde öyle şeyler yaptı ki ona olan bütün sinirim geçti. Mesela Phoebe’nin hiç bisikleti olmadığını öğrendiğinde gidip ona bisiklet alması.. o bölümü izlerken hüngür hüngür ağlamıştım. Ve bu bir sitcomdu yani.
Phoebe benim şu ana kadar izlediğim dizilerdeki en orijinal karakterlerden biri. Onun kendine has dünyaya bakış açısı beni her zaman ‘keşke bir günlüğüne onun kafasının içinde yaşayabilsem’ diye düşündürtürdü.
Ve Joey. Herhalde final bölümünü izledikten sonra aklımdaki en büyük soru işaret ‘peki şimdi Joey’e ne olacak olmuştu. Çünkü her zaman harika bir arkadaştı. 10 sezon boyunca hep inişli çıkışlı bir hayatı oldu. Diğerlerinin hayatında ne olduğunu az çok tahmin edebildik ama Joey’e ne oldu hiçbir zaman tam olarak cevabını bulamadığım bir soru olarak kaldı.
Friends aslında hepimizden birer parça taşıyan karakterleriyle sanki kendimizi o arkadaş grubunun yedinci üyesiymiş gibi hissettirdi bize. Bu kadar sevilmesinin sebebinin bu olduğunu düşünüyorum.
Bu yazıyı yazarken yine onları ne kadar çok özlediğimi hatırladım. Bu yazı bir kez daha friendse başlamanız için bir işaret olabilir. Ya da hiç izlemediyseniz koşa koşa başlamanız gerektiğinin bir işareti.